Bireyler olarak çok iyi tanımadığımız kişilerle birlikteyken ya da başkalarıyla ilk kez tanışırken en iyi şekilde davranmaya çalıştığımızı fark etmiş miydiniz? Birinin bizden güzel bir şekilde bahsetmesi umuduyla karşımızdaki insanın gözünde doğal olarak olumlu bir izlenim oluşturmak ve onu etkilemek isteriz. Bu tavrı sürekli sürdürmek bazen güç olabilir. Bu nedenle insanlarla yakınlaştıkça daha çok kendimiz gibi hareket etmeye başlıyoruz. Kibar olmak ve dikkatli davranmak, her zaman yapabildiğimiz bir şey olsaydı iş daha kolay olabilirdi.

Ailenizi varsa eşinizi ya da sevgilinizi örnek olarak düşünün. Yavaş yavaş tedbirli olmayı bıraktıkça bu kişiler bizim kim olduğumuzu gösteren diğer yönlerimizi görmeye başlıyor. Sonuç olarak da onların kafalarının karışıp karışmamasını önemsememeye başlıyoruz. Aslında bu ironik bir durum. Şöyle ki her zaman sağduyulu ve anlayışlı, kibar olmaya çalışmamız gerekmez mi? En yakınımızdakilere karşı düşünceli ve anlayışlı olmak için fazladan çaba harcamak, gereksiz mi geliyor?

İletişim nerede bozulmaya başlar? Bir kişiye karşı daha rahat hale geldikçe sözlerimiz üzerinde düşünmemek, daha kolaydır. Karşımızdakini suçlayabiliriz, sürekli savunma mekanizması geliştirir ya da aşırı eleştiri yöneltebiliriz.  Bu süreç başladığında zorlu bir döngü haline gelir ve “zehirli iletişim” denen bir iletişimin içine girmeye başlarız.

“Zehirli” konuşmak, durumu iyiden ziyade kötüye götürür. Bir anlaşmazlık ortaya çıktığında ve kesin bir bakış açısı belirlediğimizde geri çekilmek daha zor bir hal alır. Zamanımızın çoğunu karşımızdaki kişinin bakış açısını değiştirmeye çalışıp bizim gibi düşünmesi için harcıyoruz. Bir anlaşmaya varmak yerine haklı çıkmaya odaklanıyoruz.

Her birimizin farklı şekilde öğrenip farklı düşündüğü konusunda anlaşmaya başladığımızda bu, daha etkili bir iletişim için bir başlangıç noktasıdır. Buradan yola çıkarak anlaşmazlığın altında yatan şeyi açığa çıkarabiliriz.  

Çözümden uzaklaşmanın yolları:

– Savunma mekanizmasına geçmek ve öfkeli bir tonlamayla bahaneler üretmek.    

– Karşı tarafı suçlamak ve durumu onun hatası olarak göstermek.

– Karşıdaki kişinin kimliğini eleştirmek.

– Karşıdakini susturmak ve yok saymak.

– Karşıdakini aşağılarmış gibi konuşmak ve hor görmek.

Başkalarına bunları daha üstün ya da güçlü görünmek amacıyla yapıyoruz. Ancak bu, düzeltilmesi zor olan başarısız bir iletişim döngüsü oluşturmaktadır.

Çözüme varmanın yolları:

– Çok iyi bir dinleyici olmak ve haklı olma ihtiyacından vazgeçmek.

– Başkasının düşüncelerine açık olmak ve saygıyı kaybetmemek.

– Herkesin elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını görmek. Kendinizin olumsuz davranışının farkındaysanız daha iyi olma şansı elde etmişsiniz demektir.

– Birisiyle fikir ayrılığı yaşarken karşıdakine iyi niyetle yaklaşmak.

– Anlaşmazlık yaşanılan kişi için hoş bir şey yapmak.

Temelimizi çoğunlukla katı bir inat üzerine kuruyoruz. Oysaki fikir ayrılığı yaşadığımız kişiye iyi bir şekilde yaklaşsak enerji yumuşayacak ve çözüme kavuşmak daha kolay bir hale gelecektir. Bu noktadan sonar gülümsemeye başlar ve kendimizle ilgili durumu aşırı derecede ciddiye almayı bırakırız.

Buradaki anahtar, çözümden uzaklaşmak yerine çözüme varmaktır. Güzel ve kibar sözcükler bizi anlaşmaya doğru götürürken zehirli sözcükler, uzaklaştırır. Alçak gönüllülük ve yumuşaklık, öfkeyi dindirir, aradaki boşluğun bir köprüyle bağlanmasını sağlar ve olumlu bir bağlantı kurar. Birine “Üzgünüm” ya da “Bunu daha iyi duruma getirmek için ne yapabilirim?” dediğinizde bir kibarlık davranışı sergilemiş olursunuz. Ne almak istiyorsanız onu vermeye özen gösterin. Davranışları değiştirmek kolay değildir. Ancak insanlarla iyi geçinmeyi istiyorsak davranışlarımızı iyi yönde değiştirmeye çabalamak, gerekli ve kaçınılmazdır.