Günlerimizin çoğunu kendimizi kandırarak geçirdiğimizi itiraf edebiliriz. Hareketlerimizi iyi ve kötü yönleriyle gerekçelendirdiğimiz bir iç diyalog hali diyebiliriz buna. Hatalı olduğumuzda evrimsel iç güdülerimiz etkisini gösterir ve bariz olanı kabul etmemek için her şeyi yaparız. Bazen bunların tümü bizim hatamızdır.
Patronumuzdan veya iş arkadaşımızdan gerekli ve faydalı geribildirimi alır; fakat kendi hatalarımızın farkına varmadan homurdanıp dururuz. Verimimizin azaldığının farkına vardığımız için hastalığı tedavi etmek yerine semptomları tedavi eder, kahvemizi diker ve soluğu klavyenin başında alırız. Sonrasında ise iş yükümüzün fazlalığı nedeniyle üretkenliği artıracak hileler peşinde koşarız.
Bu durum zamanla bir rutin ve otomatik reaksiyonumuz haline gelir; durup ne yaptığımızı düşünmede başarısızlığa uğrarız. Hatta çoğumuz işi daha da yokuşa sürerek kendimizden sorumlu biri olma “lüksüne” sahip olmamayı yeğleriz. Hatalarımızı ve ve bu hataların sonuçlarını fark etmemize yardımcı olacak biri olmaktan bahsediyorum, var mı öyle biri?
Tipik otomatik reaksiyonumuz bizi ele geçirmeden önce kendimizi durdurmamız, hayatımızın en büyük zorluklarından biridir. Ancak bu bıkmadan, disiplinle ve sonuçlar göz önüne alınarak yapıldığında bilinçli farkındalıkla sonuçlanır. Deneyimledikten sonra açıklamak insanın doğasında vardır. Tartışmanın ortasında kendinizi durdurup “Dur bir dakika, bu kişinin düşünceleri egomu sarstığı için şu an tartışıyorum. Bu kişiye kötü biri olduğunu söylemek için içimde derin bir istek duyuyorum, böylece rahatlayacağım!” diye bir itirafta bulunmak çok zordur. Bunun yerine söyleyeceğimizi söyler, ardından neden böyle yaptığımızı açıklarız.
Hatalarımız ortaya çıkınca “Cahillik mutluluktur” sözünü mü kabulleneceğiz? Kim olduğumuz gerçeğinden öylece kaçacak ve dalgaların bizi sürüklemesine izin mi vereceğiz? Yoksa kendimizle yüzleşip zaman zaman zor olsa da en iyi halimizi kabullendiğimiz, özümüze güvendiğimiz, kendimizi yeniden keşfetmemizi sağladığımız yolda mı ilerleyeceğiz?
Rahata ermiş insanların size hayatı nasıl yaşamanız gerektiğini söylemelerine izin vermeyin. Hatalarınız üzerinde düşünün, zayıflıklarının sebebini anlayın, katkılarınızı ya da eksikliklerinizi gözlemleyin ve bu dersi iyice benimseyin ki bir dahaki sefere daha büyük bir rol oynayabilesiniz. Aklınız herhangi bir karşıt bilgi ya da bakış açısına karşı sizi savunmaya çalışacağı için bunun zor bir süreç olacağını unutmayın. Kendinizi iyi hissetmeniz için sizi gerçekçi olmayan bir tutuma sokacak çünkü yaşamaya ihtiyacınız var! Bu sadece sizin reaksiyon eksikliğiniz değil, insan doğasında olan bir şey sadece.
Günümüzü değerlendirmek için kendimize birkaç soru sorabiliriz: Benden beklenen şeyi yaptım mı? O yabancıyla konuşurken neden gerildim? Bugün yararlı olan neyi öğrendim? Başkalarına ve kendime nazik davrandım mı? Pratik yaptım mı? Neden şirketteyken Instagram’a 10 kere baktım? Arkadaşım bir şey anlatırken neden onu duymazdan geldim?
Öz düşünüm herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda gerçekleşebilir. Ateşli bir tartışmadan ya da bir hatanın farkına vardıktan sonra duygusal davranmayı bırakın. Biliyoruz, bunu yapmak çok zor ama onun yerine olay üzerine düşünün, taraflara bakın ve neden işe yaramadığını sorgulayın. Anlamaya çalışın, haklı olmaya değil. Hatalar neler? Anlaşılmayan şeyler ne? Anlamanıza yardımcı olacak, öfkeleri yatıştıracak, olayı bir bakış açısına yerleştirecek o kayıp yapboz parçası hangisi? Böyle zamanlarda güvensiz ve yanlış anlaşılmış hissetmeniz çok doğaldır. Bir çözüm tasarlamak, öfkelenmek ve şikayet etmekten daha çok işinize yarayacaktır.
Öz gelişim, bir kitabı bitirmeniz ya da bir seminere gitmenizle ilgili değildir. Öz farkındalık bir pratiktir, zaman ve çabayla büyüyen ve en sonunda bize güç sağlayan bir kastır. Kültürel etkilere ve kişisel deneyimlerimize uyum sağlayarak sürekli bir değişim içine gireriz. Dürtülerimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimiz hakkında daha bilinç sahibi olmayı öğrendikçe ve prensiplerimizin pratik aklı geliştirdiği gerçeğini unutmadıkça en iyi şekilde özümüze kavuşabiliriz.