Kendimizi ifade etmek ve bilgi paylaşmak için her geçen gün daha çok imkanımız olmaktadır. İletişimin sözlük anlamı, fikir ve düşüncelerin başarılı olarak aktarılması ve paylaşılmasıdır.

Sözel ya da sözel olmayan iletiler şeklindeki bu etkileşimler, sürekli hareket halindedir. Gerçekten merak konusu, düşüncemizi tam olarak nasıl iletiriz?

Bir ilişkide iletişim kalıpları oluştururuz. Bu kalıplar içimize işleyip değişmesi zor bir hal alana kadar onları sürekli kullanırız.

Diğer kişilerle iletişim halindeyken kullandığımız iki çeşit ses vardır;

(1) Yüksek ses – Bu ses, egomuzdan kaynaklanır. Bu tonu öfke, kıskançlık ve korku gibi olumsuz duygular içindeyken kullanırız. Bu ses, genelde sonradan pişmanlık duyduğumuz sözcükleri kullanmakla sonuçlanan dürtü ve bilinçsiz durumlarda devreye girer.

*İpucu– Susun, uzaklaşın ya da bir bardak dolusu su için. O kötü enerji en sonunda dağılacak ve ne söylemek istediğinizi tekrar düşünmek için zamanınız olacaktır.

(2) Alçak ses – Bu ses, kalbimizden gelir ve şefkat, nezaket ve sevgi gibi en önemli değerlerimizle uyumludur. Bunu daha çok içselleştirmek için kendimizi alçak gönüllülük ve güvene, yani olumlu enerjiye teslim etmeliyiz.

*İpucu – Sakin kalın ve düşüncenizi doğrudan aktarın. Suçu karşınızdakine ya da hatalı oldukları noktaya atmayın. Eylemleriniz için sorumluluk üstlenin.

Bilinçli iletişime giden yedi “kolay” ( o kadar da kolay sayılmaz) adım:

1) Sözel ve sözel olmayan dil. Sözel ipuçları, vücut dilinin incelikleri ya da gizli düşüncelerden daha belirgindir. Eğer dikkatli biriyseniz başkalarının sözlerini duyarken onun arkasındaki enerjiyi hissedebilirsiniz. Sözcükler birbiriyle uyumlu olmadığında dikkat edin. Sözel olmayan ipuçları arasında ise göz teması, ses tonu ve beden pozisyonu sayılabilir.

2) Sözcükleri mantıklı bir şekilde seçin. Birbirimizi incitecek sözler söyleme hakkını bize veren nedir? Sözcükler kalplerimizde silinmez izler bırakır, olumsuz enerji ise topraktaki fosil gibi, kalıcı bir iz bırakır. Güzel bir alıntı yapalım: “İnsanlar söylediklerinizi unutur. İnsanlar yaptıklarınızı unutur. Ancak onlara hissettirdiklerinizi asla unutturmazlar.” Söylemeniz gerekenin arkasındaki niyetiniz nedir?

3) Silahlarınızı indirin. Birisi bize bir ok attığında bizim de ona aynı karşılığı vermemiz, doğal savunmamızın bir sonucudur. Bu da daha çok karşılıklı atışlara yol açar. Bomba patladığında ikiniz de kaybetmiş olursunuz. Ağzınızı kapayın ve bu döngüyü durdurun. Öfkenin yerini sessizliğe bırakmasını bekleyin.

4) Temiz bir zihinle düşünün. Alkol ya da diğer türlü bir uyarıcının etkisi altındayken sakın önemli konular üzerine konuşmayın. Gerçek, çok fazla duygu tarafından maskelenecektir. Uzaklaşın ve konuşmayı yarına erteleyin.

5) Alçak gönüllülük. Etkili ya da etkisiz olsun, düşüncemizi aktarmak isterken haklı olmaya odaklanıyoruz. Kendi tutumuza öyle odaklanıyoruz ki karşıdaki kişiyi tam olarak dinlememiş oluyoruz. Haklı çıkma ihtiyacından vazgeçip karşıdakinin bakış açısına biraz saygı göstersek ne olurdu?

6) Güven ve gerçeklik. Sözün özüne geldik. Bu kişiye tam anlamıyla güveniyor musunuz? Tamamen gerçeği söyleyeceğiniz ve gerçek dışında hiçbir şey konuşmayacağınız konusunda anlaştınız mı? Yarım gerçekler, beyaz yalanlar ve saklı düşüncelerle hiçbir şeyi sonuçlandıramazsınız. Belli bir zaman sonra açığa çıkarlar.

7) Birbirinize yer verin. Dinlemedeki en etkili araçlardan biri, karşıdaki konuşmadan serbestçe konuşmak için birbirinize 10 dakikalık (ya da daha fazla) bir süre tanımaktır. En az 24 saat boyunca hiçbir yorum yapmamayı seçebilirsiniz. Bu, her iki taraf için de duygularını oturtması ve diğer kişinin ne söylediğini içselleştirmesi için zaman sağlayacaktır. Fevri tepkilerinizi içinizde tutun, gerçek ve doğru olduğunu düşündüğünüz sözcükleri seçin.

Bir ilişki kendi ayrı bütünlüğünde var olur. Açık ve dürüst olmak, saygı içinde beraber gelişmek için güvenli bir yer bu kutunun içindedir. Ancak buradan karşılıklı saygıya dayalı, olumlu kalıplar oluşturup devamlı gelişim sağlayabiliriz.